Bahar geliyor. Haftasonu kısıtlamalarının gevşetilmesi ile beraber sosyalleşmeler de kendini göstermeye başladı. Sosyal ortamların vazgeçilmezi şarap seçimleri de bu duruma ayak uyduruyor. Güneşli bir günün en güzel seçimlerinden biri de bana kalırsa serin bir Roze.
Bazılarınızın “ben daha çok Blush seviyorum, içimi ve tadı daha hafif” yada “Roze’nin beyaz üzümle yapılanı” veya “Roze’nin daha açık renkli olanı” dediğini duyar gibiyim. Gelin size işin doğrusunu anlatayım.
Önce Roze Şarabı Tanıyalım
İki metod ile roze şarap elde edilebilir. En yaygın olanı kısıtlı kabuk teması olarak ifade edebileceğimiz “kısıtlı maserasyon“dur. Bu metodda süreç kırmızı şarap yapımındaki gibi başlar. Önce siyah üzümler sularını bırakması için kabukları ayıklanır. Mayanın eklenmesi ile alkolik fermentasyon başlar. Bu esnada, kabuklar şıra ile kısa bir süre temas ettirilir ve süzüldükten sonra kabuklardan ayrıştırılır. Fermentasyona devam edilir. Diğer metod ise kırmızı ve beyaz şarapların karışımı olup pek tercih edilmez.
Roze eski dünya şarapçılığı yapan Avrupa’da daha çok da Fransa- Provence bölgesinde üretilen bir şarap türü olarak biliniyor. Ağırlıklı kırmızı şarap üreten kıta Avrupa‘sında beyaz şaraplardan sonra daha sınırlı bir hacim ile temsil ediliyor.
Ne var ki, yeni dünyada üretimi başladığında Amerika’dan başka bir hikaye ile karşımıza geliyor.
Peki Blush Nereden Çıktı?
Blush kelimesi Türkçe’ye çevirdiğimizde allıklardan da aşina olacağınız üzere kızarma, kızarıklık, pembelik anlamlarına gelir.
Amerika’da Zinfandel cinsi siyah üzümlerden, çilek ve frambuaz gibi kırmızı orman meyve aromalarına sahip, düşük alkollü ve orta tatlılıkta elde edilen rose şaraplar “White Zinfandel“ etiketiyle piyasaya sürülüyor. Ancak tamamen bir tesadüf eseri Amerika-California’da üreticiler kısa maserasyonda öyle tatlı bir şeftali-pembe ton elde ediyorlar ki Roze’den bir nebze daha açık tengi olan ve biraz daha tatlı olan bu şaraplara Blush adını veriyorlar.
Amerika’da başlayan bu trend zamanla dünyaya yayılıyor. Ülkemizde de çok sevilen bir tür olmaya başlaması ile hem yerli üreticiler tarafından üretimine yönelim hem de ithalatına ağırlık veriliyor.
Özetle Blush, Roze‘nin bir alt çeşidi, türevi veya yan ürünü değildir; üretim olarak neredeyse aynısıdır. Rekabet ve pazarlama dinamikleri ile yeni dünyada tesadüfen yeni bir isim alıyor. Yani aslında Blush’lar Roze’dir.
Geçenlerde ben de Dünya Kadınlar Günü IGTV yayını için biraz da çevir aç kapak kolaylığını gözetmek zorunluluğundan görsellerde yer verdiğim İtalya-Venedik bölgesinden Lamberti isimli üreticinin Pinot Grigio üzümünden yaptığı Blush’ını satın aldım.
Hatırlıyorum da, sıcak yaz günlerinde arkadaşlarımla bir şişe Pinot Grigio içmek ve sohbet etmek için sabırsızlanırdık. Soğuk servisinin dengelediği tadı ile yarı sek pembe bu şarap bizi sıcakta kendimize getirirdi. Hatta tüm Blush’ları kafamda Pinot Grigio ile eşleştirmiştim bir nevi. Sanırım, yerli Blush’lar bana daha tatlı geldiği için pek sevememiş olmam da bu sonuçta etkili olmuştu.
Şarap ile ilgili eğitimlere başladığımda ise eski dostumuz Blush’un neredeyse adamdan bile sayılmadığını hatta profesyoneller tarafından içilmediğini duydum. İlk zamanlarda bu sözleri yadırgamış olsam da bu iddiali söylemlerin sebebini biraz daha eski dünya-yeni dünya ekseninde düşününce anladım. Çünkü şarap üretimi de üreticiliği de ince detaylara ve zerafete sahip; ticaret yada geniş kitlelere hitap etmek ikinci planda kalıyor. Genç tüketim hızla para kazanmak da Amerika ile özdeşleşiyor.
Eğitimlerden sonra benim de tercihim aromatik Roze’lere yöneldi, Blush’lara pek bakmaz oldum.
DOC etiketli Veneto’lu Blush’ımın ferahlatıcı bir etkisi olduğundan yayından sonra da serinliğini korumaya çalışarak ve soğuk mezelerim eşliğinde afiyetle tükettim. Ancak geçen yaz olduğu gibi bu yaz da beyazların yanında Roze’leri stoklayacağıma eminim.
Yorum Yap